Kıvılcım'dan Alev'e...

28 Haziran 2012 Perşembe

Çin sessiz ve derinden ilerliyor.


 Çin, bir gün içinde uzay ve deniz keşiflerinde ilklere imza attı.


                Çin ilk olarak, dokuz gün önce Shenzhou-9 roketiyle uzaya gönderdiği üç astronotunun dün başarıyla Tiangong-1 uzay laboratuvarına ulaşmasına tanık oldu. Shenzhou-9, asronotların komutasında Çin'in ilk uzay laboratuvarı Tiangong-1 ile birleşti. Böylece, insanlı uzay görevleri ve uzay deneylerinin gerçekleştirilmesi adına büyük bir adım atan Çin, ABD ve Rusya'nın ardından bu uzayda bu kapasiteye ulaşan üçüncü ülke oldu.

EN DERİN NOKTAYA İNDİ
            Çin aynı gün, ikinci bir başarıya daha imza attı. Çin'e ait insanlı bir denizaltı, dünyanın en derin noktası olarak bilinen Pasifik Okyanusu'ndaki Mariana Çukuru'na daldı. Denizaltı, 11 kilometre derinliğindeki çukurun 7 bin 20 metre derinliğine ulaşmayı başardı.
            Ünlü yönetmen Steve Cameron, Mart ayında Mariana Çukuru'nun (Mariana Trench) en alçak seviyesi olan Challenger Deep noktasına ulaşma başarısı göstermişti.

            Mariana Çukuru'na inen Çinli üç denizci, Pasifik Okyanusu'nun 7 bin metre derinliğinden, Shenzhou 9 uzay aracındaki astronotlara tebrik mesajı gönderdi. Ye Cong, Li Kaizhou ve Yang Bo adındaki üç denizci, "Astronotlarımızın kendi komutalarıyla gerçekleştirdikleri başarılı kenetlenmenin yanı sıra, Çin'in uzay ve denizdeki görevlerinde büyük başarılar diliyoruz" dediler.


ÇİN'İN YÜKSELİŞİ
            Çin'in peşinden koştuğu büyük projelerde büyük başarılar elde ederek yoluna devam etmesi, dünyanın da büyük ilgisini uyandırdı.

            Washington merkezli düşünce kuruluşu Heritage Foundation'da araştırmacı olan Dean Çeng, "Bu tür başarılar, halkın bugüne kadar elde edilen başarıların kendi ürünleri olduğunu hatırlatmak konusunda Çin Komünist Partisi'ne yardımcı olacak... Parti'nin devam edecek iktidarı ve güvenilirliği için bunlar önemli gelişmeler... Gelecek aylarda Çin'den daha fazla başarı bekliyorum" dedi.


            Çin, 2020'de uzayda yeni bir istasyon inşa etmek istiyor. Bu kapsamda, astronotlarının uzay araçlarını kendileri kontrol ederek uzay istasyonlarıyla birleştirebilmeleri büyük önem taşıyor. Shenzhou-9'un başarısından önce, Çin benzer işlemleri yerdeki komuta istasyonlarından yönetmişti.

SUALTI ÜSSÜ
            Aynı gün gelen iki büyük başarının ardında, yerel basın Çin'in sualtında da bir üs inşa etmeyi planladığını öne sürdü. Buradaki amacın, uzay görevlerinde daha fazla tecrübe elde etmek olduğu belirtildi.


            Adını mitolojik bir deniz ejderinden alan Jiaolong denizaltısı, denizin Mariana Çukuru'nda üç saat harcayarak, su ve bitki numuneleri topladı, deniz tabanına işaretleyiciler bıraktı. Xinhua haber ajansı, toplamda 11 saat süren görevin, Çin'i deniz keşfinde oldukça ileri olan ABD, Japonya, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin arasına soktuğunu belirtti.

            Çinli yetkililer, yapılan görevin ardından, ileride sulatında petrol arama çalışmaları da başlatılabileceğini belirtti. CNN'e konuşan analist Çeng, "Çin'in okynus keşfi programını, 1996'da hazırlanan dokuzuncu beş yıllık planına eklediğini ve o zamandan bu yana bu alana önemli yatırım yapıldığını" ifade etti.


            Çin'in 1992'den bu yana süren uzay programının toplam maliyetinin 6.27 milyar dolara geleceği tahmin edilirken, Çeng, Çin'in rakiplerine uyarıda bulundu: "Çin'in atılımları, bilim alanında egemenliği uzun süredir elinde bulunduran ABD ve Batılı ülkelere bir uyarı anlamı taşıyor... Çin, bugün aynı anda uzaya çıkıyor, okyanusun dibine iniyor" dedi.

Saygılarımla,
Kamil Yasin Karpuz

11 Haziran 2012 Pazartesi

KUANTUM ve PARALEL EVREN (QUANTUM AND PARELEL UNIVERSIS)



KUATUM TEOREMİ
Basit bir şekilde açıklayacak olursak; bir perde düzeneği kurulup önüne tek yarıklı bir engel konulduğunda, ve bilyeler gönderdiğimizde perde üzerinde tek bir şerit izi oluşur. 

Buna karşılık olarak çift yarık kullanıp, yine bilyeler fırlattığımızda ise, çift şerit izi oluşmaktadır. 
Buna karşılık olarak aynı deney sudaki dalgalarla yapılmaktadır. Bilye göndermek yerine gönderilen dalgalar tek yarıkta yine bir saçak görüntüsü oluşturur. 

Aynı dalgalar çift yarık engeline rastladığındaysa bir girişim deseni oluşturur. Dalgaların tepe ve çukurlarının çarpışmasıyla aydınlık ve karanlık saçaklar yani şeritler oluşuyor.
Bunların dışında aynı yarıklardan elektron gönderiliyor. Yine tek yarık deneyi yapılıyor ve tek yarıklı engel üzerinde elektronlar bombardıman ediliyor ve perde üzerinde tek bir şerit izi gözleniyor.

Diğer yandan aynı elektronlar çift yarık üzerine gönderiliyor. Elektronlar parçalanmayan maddeler olduğundan, bilye gibi davranması bekleniyordu. Ancak elektronlar su dalgaları gibi davrandı. Yani çok saçak oluşturdu. Aydınlık ve karanlık olmak üzere şeritler oluştu. 

Bu olayın bir açıklanması bulunamayınca, elektronlar tek tek gönderilerek deney tekrarlandı. Ancak yine çoklu şeritler meydana geldi. Bunu anlamlandırmak için bir gözlemci koyularak deney tekrar yapıldı. Ama göz koyulduğunda düzenekte iki tane şerit meydana geldi. Gözlemciden etkilenen düzeneğe bir açıklama bunamadı. Sanki elektronlar hem tüm yarıklardan geçiyor hem de geçmiyordu.  Bunun için Quantum Mekaniği buna yanıt bulamayıp, eksik kalmıştır.



yukarıdaki deneyde(young deneyi) meydana gelen olaylar eşiğinde elektronların aynı zamanda hem var hem yok olabileceği düşünülürken değişik teoriler ortaya atılarak, Albert Einstein’ ın  yarım kalan Her şey Teoremi ile ilişkilendirilmeye çalışıldı.

PARALEL EVRENLER
Evrenin nasıl oluştuğundan bahsedecek olursak, big bang sonrası kazara meydana geldik kavramı en yakın seçenek. Evrenin oluşumundan 4,5 milyar yıl sonra canlılar meydana geldiği düşüncesi savunuluyor. Bunun yanı sıra mükemmel evrenimiz kazara oluşması için fazla zor algılanıyor. Ancak son günlerde gelişen bilimle, birden fazla evren olduğu tartışılıyor bu da bu oluşumu mümkün kılıyor.

 Buradan yola çıkılarak da paralel evren teorisi meydana geliyor. Paralel evrenlere göre insanların orda bir kopyaları ve farklı bir Dünya’dır. Diğer evrenler de herkesin bir kopyası olabilir ve farklı bir yaşam sürüyorlar olabilir. Farklı evren sayısı belki de sonsuz olarak düşünülmenin yanı sıra 5 yada 11 gibi sayılarda evren olduğu tartışılıyor.

Paralel evrenler birbirine çok yakın durumdadır. Ancak bunu görmek mümkün değildir. Çünkü farklı bir boyuttadır. Bu farklı boyuta geçmek için öne sürülen bir yöntem cosmic yoğunlaştırması.
Henüz teori açısında olan bu bilgiler ve deneyler anlaşılması zor ve ulaşılması zor görünülsede belki ilerde mümkün olacak planlardır…


Saygılarımla;
Fatma Çinay








7 Haziran 2012 Perşembe

5. NESİL SAVAŞ UÇAĞI; SUKHOİ T-50- RUSYA


Rusya 5. Nesil Savaş Uçağı İle Meydan Okuyor
Rusya Hava Kuvvetleri için geliştirilmekte olan Rusya’nın ilk 5. nesil savaş uçağı Sukhoi T-50 (PAK-FA) ilk uçuşunu 29 Ocak 2010 tarihinde geerçekleştirdi. Geliştirilme çalışmalarına 2002 yılında Sukhoi firması tarafından başlanan uçağın ilk uçuşunu gerçekleştirmesi, Sovyet zamanlarından beri yeni bir savaş uçağı geliştirmeyen Rus Havacılık sanayisi için büyük anlam ve önem taşıyor.

            Bu ilk uçuşun bir başka anlamı da Batı’nın askeri havacılıkta son 20 yılda elde ettiği kazanımlara karşı meydan okuması.olarak gösteriliyor. ABD 1980'lerde geliştirmeye başladığı F-22 Raptor uçaklarını 2000li yılların başında hizmete sokarak, dünyadaki ilk 5. nesil savaş uçağını hizmete sokmuştu. Bunun yanında ABD 1990’larda başlattığı JSF (Müşterek Taaruz Uçağı) programında 2000’den fazla uçağı kendi hava kuvvetleri için; bin kadar uçağı da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu müttefik ülkeler için üretmeyi planlıyor. Seçilen uçak ise Lockheed Martin firması tarafından geliştirilen F-35 uçağı yine 5. nesil karakterlere sahiptir. Sukhoi T-50 ile Rusya ABD’nin ve onun müttefiklerinin hem F-22 hem de F-35 uçaklarına cevap vermektedir.

            5. Nesil?
            2. Dünya Savaşından sonra geliştirilen savaş uçakları sahip olduğu teknolojiler ve fiziksel kararkterleri ölçüsünde nesillere ayrılmaktadır. Mesela şu an Türk Hava Kuvvetleri tarafından kullanılmakta olan F-4E Phantom uçakları 3. nesil; F-16C/D uçakları ise 4. nesil savaş uçağı olarak değerlendirilmektedir. Avrupalı üreticilerin son yıllarda geliştirdikleri Eurofighter Typhoon, Rafale, Gripen tipi uçaklar ise 4+ nesil olarak değerlendiriliyor. Şu an kullanımda olan tek 5. nesil savaş uçağı ise Amerikan Hava Kuvvetleri’nin F-22 av/önleme uçağı. 

            Peki 5. nesil bir savaş uçağını, 4. nesil bir savaş uçağından ayıran (mesela bir F-16’dan) kriyerler neler? 
           

            Bu sorunun cevabı muğlak olsa da şöyle özetlenebilir: 

            - Görünmezlik: 5. nesil uçaklar radarlara yakalanmayacak şekilde özel olarak dizayn edilmiş; radar soğurucu malzemeler sıklıkla kullanılmıştır. Bu sayede 5. nesil uçaklar önceki nesillere göre operasyonel etkinliği ve hayatta kalabilirliği önemli ölçüde artmıştır. Bunun yanında IR, görsel spektrumda da görünmezlik sağlanmaya çalışılmış; LPI radarlar, phased array link/iletişim sistemleri tespit edilmesi daha güç sistemler kullanılmıştır. 

            - Entegre Aviyonikler ve Sensör Füzyon: 4. Nesil savaş uçaklardaki aviyonikler (radar, EW sistemi, navigasyon/kominikasyon sistemleri, hedefleme sistemleri) genellikle birbirinden habersiz ve bağımsız çalışmaktadır. 5. nesil aviyonik sistemleri ise radar, EW, IRST, hedefleme podları, ve data-link aracılığı ile gelen bilgileri birleştirip ortak bir resim elde etme kabiliyetine sahip. Ayrıca 5. nesil uçakların üst seviye görev planlanma kabiliyetleri mevcut.

            - Supersonik Seyir Kabiliyeti: 5. nesil ve bazı 4+ nesil uçaklarda bulunan bu kabiliyet uçakların art yanmasız ses-üstü hızlara çıkmasını sağlayarak, önemli operasyonel avantaj sağlamaktadır. 

            - Yeni nesil aviyonikler: 5. nesil uçaklarda Aktif Elektronik Taramalı Radarlar (AESA Radar), dijital EW sistemleri, yeni nesil kominikasyon-navigasyon-tanımlama sistemleri, yeni nesil elektro-optik sistemler gibi en son teknolojiler bir arada bulunmaktadır. 

            - Gelişmiş bilgisayar sistemleri/gelişmiş yazılımlar: Günümüzde en modern 4. nesil uçakların bilgisayar sistemleri bile ticari sistemlere nazaran demode kalmaktadır. Bu da gerek lojistik problemleri ortaya çıkarmakta, gerekse bu uçakların modifikasyonlarında/yeni sistem entegrasyonlarında sorun çıkarmaktadır. 5. nesil savaş uçaklarının ise bilgisayar sistemleri, kaynak kodları daha modüler yapıda olacaktır. Böylelikle uçakların donanım/yazılım güncellemeleri bir önceki nesle göre daha kolay yapılabilecektir. 

            - Yapısal Farklılıklar/lojistik yaklaşım: Yeni nesil savaş uçaklarının bir önceki nesle göre daha fazla ileri materyal teknolojileri kullanmaktadır. Örneğin yüksek oranda Titanyum, ve kompozit malzeme kullanımı. Yeni nesil uçaklarda daha gelişmiş, fly-by-wire/fly-by-light uçuş kontrol sistemleri ve hareketli kısımları kontrole eden yeni nesil elektrohidrodinamik komponentler ile uçakların güvenilirliği artmakta, lojistik ihtiyacı azalmaktadır.Ayrıca 5. nesil uçaklarla birlikte performansa dayalı lojistik kavramı gündeme gelmektedir. 

            - Manevra Kabiliyeti: F-22 gibi Sukhoi T-50’nin de yüksek güçlü motorları, güçlendirilmiş yapısal özellikleri ve 3 boyutlu yönlendirilmiş itki sistemi (TVC) gibi bazı teknolojilerle yüksek hızda, yüksek manevra kabiliyetine sahip olacağı söylenebilir. Sukhoi T-50’nin 12G kuvvetinde manevralar yapma potansiyeli, ve yüksek AoA kabiliyeti olduğu iddia edilmekte. 


            Sukhoi T-50
            Yeni uçuş yapmasına karşın Sukhoi T-50 hakkında pek az gerçek bilinmektedir. Uçağın süpersonik seyir ile 2000 km/sa sürate sahip olacağı; 5500km menzile sahip olduğu ve X ve L bandında çalışan AESA radarlara sahip olacağı bilinmektedir. Uçağın çıkan ilk resimlerinde 2 büyük gövde içi silah istasyonu göze çarpmaktadır. Bu istasyonları 8 kadar hava-hava füzesi taşıyabileceği gibi; ağırlıkları 1.5 tona ulaşan çeşitli hava-yer mühimmatlarını da taşıyabileceği düşünülmektedir. Sukhoi T-50’nin 400km menzilli hava-hava füzelerine sahip olacağı söylenmekte, bu tip bir kabiliyetin karşı tarafın erken uyarı uçaklarına, stand-off jammer uçaklarına, tanker uçaklarına ve keşif uçaklarına karşı uzaktan saldırı kabiliyeti sağlayacağı düşünülebilir. Rus şirketlerinin Sukhoi T-50 için yeni nesil hava-hava ve hava-yer silahları geliştirdiği daha önce basına yansımıştı.

            İlk resimlerde gözlemlediğimiz kadarıyla görünmezlik karakterlerine sahip olduğu gözlenmektedir. Geniş bir gövdeye sahip olmasından dolayı iç silah istasyonlarında büyük mühimmatların çok sayıda taşınması mümkün görünmekte. Sukhoi T-50’nin AL-41 tipi yeni nesil jet motorunun geliştirilmeye devam edildiği biliniyor.Satürn tarafından geliştirilmekte olan AL-41 motorunun 180kN itki üretmesi ve 3D yönlendirilmiş itki kontrol (TVC) sistemine sahip olacağı söylenmekte.

            Sukhoi T-50 uçağının 2015 yılından itibaren seri üretime geçmesi düşünülmekte. Ancak uçağın gerek bazı aviyonik sistemlerinin, gerekse motorunun tam olarak hazır olmadığı söyleniyor. Sukhoi T-50’nin finansmanının Rusya ve Hindistan arasında 50-50 ortaklıkla sağlandığı bilinmektedir. Bu bakımdan finansman problemlerinin aşılabileceği düşünülebilir. Sukhoi T-50 uçağının sadece Rusya ve Hindistan’ın değil, 3. ülkelerin de ihitiyaçlarına yönelik pazarlanacağı söylenmektedir. Bu bakımdan 2015 sonrası dünyada Sukhoi T50 Amerikan F-35 uçağının karşısında güçlü bir rakip olarak çıkabilir.

            Amerikan Hava Üstünlüğünün Sonu Mu Geliyor?
            Soğuk savaş sonrası ABD’nin geliştirdiği F-22 tipi uçaklara hiç bir devlet tam anlamıyla karşılık verememişti. Sukhoi T-50 ise Amerikan F-22 klasmanında bir hava üstünlüğü uçağı olarak ortaya çıkmaktadır. ABD’nin F-22 sayısı 183 ile kısıtlı olacağı ve F-22’nin ihracat lisanslarının olmaması nedeniyle Sukhoi T-50 uçağı sadece teknolojik anlamda eşitliği sağlamakla kalmayıp, sayısal anlamda bir üstünlük sağlayabilir. ABD’nin yüksek miktarlarda alımı planlanan F-35 uçağının ise hava-hava kabiliyetlerinin optimize edilmiş bir uçak olduğuna yönelik eleştiriler göz önüne alındığında ABD’nin hava doktrinlerinin temel paradigması hava-üstünlüğü kavramı sallantıda gibi görünmektedir.

Saygılarımla;
Kamil Yasin KARPUZ