Kıvılcım'dan Alev'e...

23 Ekim 2012 Salı

KÜÇÜK HÜCRELERE VERİLEN BÜYÜK GÖREV: KİNETİK HAREKETLENMELER


Her şeyin bir açıklamasını bulduklarını sanan bazı bilim insanları yüzünden yaşadığımız yüzyıla pek fazla sır kalmadığını düşünen genç bilim insanı adayları, çalışmalarını yapmaktan devamlı olarak vazgeçmekteler.

Bunun ana sebebi de taklitçilik korkusudur.


Özellikle genetik ve parça kinematiği konularında uzmanlaşan bilim insanları, oluşturdukları kuramların dokunulmaz olduklarına inanmak ve inandırmaktadır.

Çoğu astroloğun da kanıtladığı üzere evren sürekli genişlemektedir. İçinde bulunduğumuz yaşam olgusunda attığımız bir adıma karşı bizden belki de yüz bin adım uzaklaşan bir evren düşünün…

Ne mükemmel bir senfoni…

Bu güzellik silsilesi her geçen gün genç bilim insanlarına aslında yeni ufuklar yeni bilinmezlikler sunmaktadır.
İşte tüm bunlardan biri daha merak kapılarımızı aralamakta. Üzerinde yaşadığımız her nesnenin ve tabiki bizim de yaşam taşımız olan, maddeye birliği ile form kazandırabilen bunun yanında hazır olan bir formu aynı anda milyonlarca parçaya bölebilen adeta sihirli bir yapı.

Hücreler…

Yalnızca insana değil bir maddeye de varlığı ile değişik hareketlenmeler katabilen ve bu hareketlenmeler neticesinde içinde bulunduğu yapının enerjisini değiştirerek, onu daha dayanıklı, daha esnek ve daha tok yapabilen tek şey yalnızca bir hücredir.

Bizden katrilyonlarca kat küçük bu yapı doğru kullanıldığında çok farklı alanlarda iyi işler çıkartabilmektedir.
Farklı örnekler halen daha dünyamızda bulunmasına karşın dünyamız dışında da yaşamın olduğu izlenimini bize kazandırabilecek deneyler üzerinde halen daha çalışılmaktadır.

Dediğim gibi evrenin genişlemesi ve bizim de onun peşinden merakla ilerlememiz yeni izlenimleri bize kazandırmaktadır.

Bu izlenimleri dünya üzerinde test ederek belki de olası bir canlı familyasının keşfinin yapılması yakındır. İşte bu doğrultuda yapılan tüm araştırmalar kâinatı oluşturan o küçük yapıların sorgulanması sayesinde gerçekleşmektedir.

Geçtiğimiz yüzyıllarda (1655) Satürn’ün uydusu ve Güneş sisteminin ikinci büyük uydusu Titan keşfedildi.  O zamanlarda hücre bilimi konusunda yok denecek kadar az bilgiye sahip olan bilim insanları bu konu hakkında fazla araştırma yapamadılar. Fakat şimdiler de Titan’dan alınacak toprak parçaları moleküler ortamda incelenmek istenmektedir. Uzaktan çekilen kamera görüntülerinde bile yoğun bir atmosfere sahip oluğu görülen titan da moleküler bir hayat olabilme ihtimali yüksektir.

Üzerinde derin okyanuslar ve değişik tepeler bulunduran Titan moleküler yaşama elverişli olabilir.
Titan biraz uzak bir ihtimal olarak gözükebilir. Fakat ya aynı moleküler enerjiyi dünyamızda kullanarak faydalı işler yapabileceğimizi söylesem?

Süspansiyon sistemlerini ele alalım, süspansiyon amortisörlerinin içinde bulunan sıvıya katılacak metal parçacıklarının sıvı hareketinden enerji kazanarak sıvıda bir tutuculuk sağladığını ve bu sayede büyük kazaları önleyebildiğini bir düşünün…

Yada hava sürtünmesi ile enerji kazanan uçak gövdesi üzerindeki özel metallerin bu enerjiyi uçakların içindeki elektrik enerjisini sağlayan kaynağa yardım amaçlı kullanabildiğini…

Aslına bakılırsa moleküler dünyada düşünmenin sınırı yok gibi gözükmekte. Ve bu sayede genç bilim insanları beyinlerini besleyecek ve insanlığa faydalı olabilecek araştırmalarda yer alabilmektedir.
Moleküler dünya da her bilim dalına yer vardır. Fizik, Biyoloji, Matematik menşei her bilim dalı bu alanda araştırma yapabilir.

Fakat maalesef bilim dünyasının bize sunduğu bu okyanustan yalnızca heyecanını yitirmemiş ve umudunu kaybetmemiş genç beyinler faydalanacaktır.

Adil Can KAVCAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder