Her şeyin bir açıklamasını bulduklarını sanan bazı bilim
insanları yüzünden yaşadığımız yüzyıla pek fazla sır kalmadığını düşünen genç
bilim insanı adayları, çalışmalarını yapmaktan devamlı olarak vazgeçmekteler.
Bunun ana sebebi de taklitçilik korkusudur.
Özellikle genetik ve parça kinematiği konularında uzmanlaşan
bilim insanları, oluşturdukları kuramların dokunulmaz olduklarına inanmak ve
inandırmaktadır.
Çoğu astroloğun da kanıtladığı üzere evren sürekli
genişlemektedir. İçinde bulunduğumuz yaşam olgusunda attığımız bir adıma karşı
bizden belki de yüz bin adım uzaklaşan bir evren düşünün…
Ne mükemmel bir senfoni…
Bu güzellik silsilesi her geçen gün genç bilim insanlarına
aslında yeni ufuklar yeni bilinmezlikler sunmaktadır.
İşte tüm bunlardan biri daha merak kapılarımızı aralamakta.
Üzerinde yaşadığımız her nesnenin ve tabiki bizim de yaşam taşımız olan,
maddeye birliği ile form kazandırabilen bunun yanında hazır olan bir formu aynı
anda milyonlarca parçaya bölebilen adeta sihirli bir yapı.
Yalnızca insana değil bir maddeye de varlığı ile değişik
hareketlenmeler katabilen ve bu hareketlenmeler neticesinde içinde bulunduğu
yapının enerjisini değiştirerek, onu daha dayanıklı, daha esnek ve daha tok
yapabilen tek şey yalnızca bir hücredir.
Bizden katrilyonlarca kat küçük bu yapı doğru
kullanıldığında çok farklı alanlarda iyi işler çıkartabilmektedir.
Farklı örnekler halen daha dünyamızda bulunmasına karşın
dünyamız dışında da yaşamın olduğu izlenimini bize kazandırabilecek deneyler
üzerinde halen daha çalışılmaktadır.
Dediğim gibi evrenin genişlemesi ve bizim de onun peşinden
merakla ilerlememiz yeni izlenimleri bize kazandırmaktadır.
Bu izlenimleri dünya üzerinde test ederek belki de olası bir
canlı familyasının keşfinin yapılması yakındır. İşte bu doğrultuda yapılan tüm
araştırmalar kâinatı oluşturan o küçük yapıların sorgulanması sayesinde
gerçekleşmektedir.
Geçtiğimiz yüzyıllarda (1655) Satürn’ün uydusu ve Güneş
sisteminin ikinci büyük uydusu Titan keşfedildi. O zamanlarda hücre bilimi konusunda yok
denecek kadar az bilgiye sahip olan bilim insanları bu konu hakkında fazla araştırma
yapamadılar. Fakat şimdiler de Titan’dan alınacak toprak parçaları moleküler ortamda
incelenmek istenmektedir. Uzaktan çekilen kamera görüntülerinde bile yoğun bir
atmosfere sahip oluğu görülen titan da moleküler bir hayat olabilme ihtimali
yüksektir.
Üzerinde derin okyanuslar ve değişik tepeler bulunduran
Titan moleküler yaşama elverişli olabilir.
Titan biraz uzak bir ihtimal olarak gözükebilir. Fakat ya
aynı moleküler enerjiyi dünyamızda kullanarak faydalı işler yapabileceğimizi
söylesem?
Süspansiyon sistemlerini ele alalım, süspansiyon
amortisörlerinin içinde bulunan sıvıya katılacak metal parçacıklarının sıvı hareketinden
enerji kazanarak sıvıda bir tutuculuk sağladığını ve bu sayede büyük kazaları
önleyebildiğini bir düşünün…
Yada hava sürtünmesi ile enerji kazanan uçak gövdesi
üzerindeki özel metallerin bu enerjiyi uçakların içindeki elektrik enerjisini
sağlayan kaynağa yardım amaçlı kullanabildiğini…
Aslına bakılırsa moleküler dünyada düşünmenin sınırı yok
gibi gözükmekte. Ve bu sayede genç bilim insanları beyinlerini besleyecek ve
insanlığa faydalı olabilecek araştırmalarda yer alabilmektedir.
Moleküler dünya da her bilim dalına yer vardır. Fizik, Biyoloji,
Matematik menşei her bilim dalı bu alanda araştırma yapabilir.
Fakat maalesef bilim dünyasının bize sunduğu bu okyanustan
yalnızca heyecanını yitirmemiş ve umudunu kaybetmemiş genç beyinler
faydalanacaktır.
Adil Can KAVCAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder